Biyolojik Çeşitlilik Kavramı
Norton (2001) ve Sarkar (2005)’a göre biyolojik çeşitlilik, en basit tanımıyla canlılığın, yani yaşamın çeşitliliği demektir. Yeryüzündeki yaşam ve onunla ilgili her şey bu tanımın içine girer. Biyoçeşitlilik, bir bölgedeki genlerin, bu genleri taşıyan türlerin, bu türleri barındıran ekosistemlerin ve bunları birbirine bağlayan ekolojik olayların (süreçlerin) tamamını kapsar (Işık, 2003). Biyolojik çeşitlilik dört temel öğe ile şekillenmektedir (Çepel, 1997; Işık, 2003; Ülgen ve Zeydanlı, 2008):
a) Genetik çeşitlilik
b) Tür çeşitliliği
c) Ekosistem çeşitliliği
d) Ekolojik olaylar (işlev) çeşitliliği
1. Genetik çeşitlilik
Mayer (1996) genetik çeşitliliği (tür içi çeşitlilik), “hem birbirlerinden izole populasyonlardaki hem de aynı populasyona ait türler içerisindeki genlerin çeşitliliğidir” şeklinde açıklar (Dervişoğlu, 2007). Türü oluşturan bireylerin, aynı türe ait olmanın gereği olarak ortak genlere sahip olmaları yanında, bazı özellikleri bakımından farklı genlere sahip olmaları, tür içi genetik çeşitliliği oluşturur (Işık, 2003). Genetik çeşitlilik, biyoçeşitliliğin sürekli olmasını sağlayan önemli bir olgudur (Çepel, 1997).
Örneğin, amatör bir bahçıvan, aynı asma türü (Vitis vinifera = üzüm bitkisi) içinde, erken meyve veren ırklar ya da bireyler yanında, geç meyve veren bireylerin de olmasını arzu eder. Böylece, daha geniş bir zaman diliminde meyve elde etme şansına sahip olur. Çünkü erken ya da geç meyve verme olayı, farklı genler tarafından kontrol edilmektedir. Aynı şekilde buğday üreticisi, bir yörede soğuklara dayanıklı kışlık buğday isterken, başka bir yörede de kuraklığa nispeten dayanıklı yazlık buğdayı tercih eder (Işık, 2003).
Bir koyun veya keçi sürüsündeki aynı tür bireylerden bazıları açlığa, susuzluğa, sıcaklığa karşı çok dayanıklı, bazı bireyler de bunun aksine, duyarlı bir yaratılışa sahiptir. Başka bir anlatımla bu sayılan özellikler bakımından aynı türden olan koyun veya keçi bireyleri arasında genetik bakımından farklılık vardır. Bu şekildeki genetik farklılık veya çeşitlilik, bu koyun veya keçilerin neslini sürdürmesi bakımından son derece önemli bir olaydır. Çünkü ekstrem derecede besin veya su kıtlığı olan yıllarda, genetik bakımdan bu afetlere dayanıklı olanlar kalacak, diğerleri ölecektir. Bireylerin hepsi ekstrem koşullara karşı son derece dayanıksız olsaydı, bir doğal afet karşısında hepsi ölecek, dolayısıyla bir nesil olduğu gibi ortadan kalkacaktı (Çepel 1997).
2. Tür çeşitliliği
Tür çeşitliliğinden en basit anlamda tür zenginliği anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle, belirli bir bölgedeki türlerin sayısı anlamına gelir (Mayer, 1996; Dervişoğlu, 2007). Tür çeşitliliği, biyolojik çeşitliliğin en iyi bilinen ve en kolay ölçülebilen bileşenidir. Tür çeşitliliği, bir alandaki türlerin sayısı ve o türlere ait bireylerin sayısı kullanılarak ölçülür. Yani, tür çeşitliliğinin yüksek olması için sadece tür sayısının bolluğu yeterli değildir. Her türü temsil eden bireylerin de sayıca birbiri ile dengeli olması gereklidir (Ülgen ve Zeydanlı, 2008).
3. Ekosistem çeşitliliği
Daha geniş alanlar değerlendirildiğinde, o alanlarda yaşayan canlılar ve cansız ortam bütünü olan ekosistemlerin çeşitliliği de biyolojik çeşitlilik açısından önem taşır çünkü yaşam alanları ne kadar çeşitli ise o alanlarda yaşayabilen canlılar ve bu canlıların genetik yapıları da o derece zengin olacaktır (Ülgen ve Zeydanlı, 2008).
Örneğin, bir geyik veya tavşan sürüsü için yeterli besin maddelerine sahip bir çayırdan, sayıları çok olan evcil otlak hayvanları da yararlanmaya başlarsa, belki buradaki tüm otlak hayvanlarının hepsi aç kalır. Buna ek olarak, çevrede birkaç tane orman içi otlak alanı bulunması halinde, bir açlık tehlikesi söz konusu olmayacaktır (Çepel 1997).
4. Ekolojik olaylar (işlev) çeşitliliği
Bir yaşam ortamında bir yandan canlı varlıkların kendi aralarında, öte yandan bunların fiziksel çevresiyle olan etkileşiminde çok karmaşık ilişkiler bulunmaktadır. Bu etkileşim ve ilişkilerden en çok bilinenler avcı-av, parazitlik, simbiyozluk şeklinde olan ilişkilerdir. Ayrıca yuva yeri seçimi, yuva materyali seçimi, üreme ortamı olarak kullanılmaları vb. bakımlardan canlılar ile cansız çevre arasında sayısız ilişkiler bulunmaktadır. Bu ilişkiler, ekoloji dilinde “prosesler”, günlük dilde “olaylar ve işlevler” olarak adlandırılır (Işık, 2003). Bu ilişkiler ne kadar çok yönlü ise, o ekosistemin işlevleri de o derece çeşitli demektir. Bunun temelinde de bundan önce açıklanan tür, gen ve ekosistem çeşitliliği yatmaktadır. Bunlar ne kadar çeşitli ise, ekolojik süreçler de (beslenme, rekabet, gelişim, hareket, yerel dağılım, enerji akımı, madde dolaşımı) o derece çeşitli olacaktır. O nedenle biyoçeşitliliğin dördüncü öğesi olan “ekolojik olayların çeşitliliği” ilk üç temel öğeye ait çeşitliliklerin bir sonucudur (Çepel 1997).
Bu ekolojik ilişkiler ve süreçler ekosistemin canlı ve cansız öğelerini birbirine bağlamakta, biyoçeşitliliğin değişik alt-bölümlerinin karşılıklı denge içinde sürmesini sağlamaktadır. Hem diğer biyolojik çeşitlilik öğelerinin varlığını teminat altına aldığı hem de dünyanın yaşanabilir bir ortam olarak kalmasını sağladığı için büyük önem taşımaktadır (Ülgen ve Zeydanlı, 2008). Bir ekosistemde değişik çeşit ve boyutlarda proses çeşitliliği yoksa, o ekosistemde sürekli ve istikrarlı bir biyolojik çeşitlilik sağlanamaz. Proses çeşitliliği, zaman ve zemine göre en hızlı değişen işlevler demeti olarak biyolojik çeşitliliğin en karmaşık öğesidir (Işık, 2003).
Norton (2001) ve Sarkar (2005)’a göre biyolojik çeşitlilik, en basit tanımıyla canlılığın, yani yaşamın çeşitliliği demektir. Yeryüzündeki yaşam ve onunla ilgili her şey bu tanımın içine girer. Biyoçeşitlilik, bir bölgedeki genlerin, bu genleri taşıyan türlerin, bu türleri barındıran ekosistemlerin ve bunları birbirine bağlayan ekolojik olayların (süreçlerin) tamamını kapsar (Işık, 2003). Biyolojik çeşitlilik dört temel öğe ile şekillenmektedir (Çepel, 1997; Işık, 2003; Ülgen ve Zeydanlı, 2008):
a) Genetik çeşitlilik
b) Tür çeşitliliği
c) Ekosistem çeşitliliği
d) Ekolojik olaylar (işlev) çeşitliliği
1. Genetik çeşitlilik
Mayer (1996) genetik çeşitliliği (tür içi çeşitlilik), “hem birbirlerinden izole populasyonlardaki hem de aynı populasyona ait türler içerisindeki genlerin çeşitliliğidir” şeklinde açıklar (Dervişoğlu, 2007). Türü oluşturan bireylerin, aynı türe ait olmanın gereği olarak ortak genlere sahip olmaları yanında, bazı özellikleri bakımından farklı genlere sahip olmaları, tür içi genetik çeşitliliği oluşturur (Işık, 2003). Genetik çeşitlilik, biyoçeşitliliğin sürekli olmasını sağlayan önemli bir olgudur (Çepel, 1997).
Örneğin, amatör bir bahçıvan, aynı asma türü (Vitis vinifera = üzüm bitkisi) içinde, erken meyve veren ırklar ya da bireyler yanında, geç meyve veren bireylerin de olmasını arzu eder. Böylece, daha geniş bir zaman diliminde meyve elde etme şansına sahip olur. Çünkü erken ya da geç meyve verme olayı, farklı genler tarafından kontrol edilmektedir. Aynı şekilde buğday üreticisi, bir yörede soğuklara dayanıklı kışlık buğday isterken, başka bir yörede de kuraklığa nispeten dayanıklı yazlık buğdayı tercih eder (Işık, 2003).
Bir koyun veya keçi sürüsündeki aynı tür bireylerden bazıları açlığa, susuzluğa, sıcaklığa karşı çok dayanıklı, bazı bireyler de bunun aksine, duyarlı bir yaratılışa sahiptir. Başka bir anlatımla bu sayılan özellikler bakımından aynı türden olan koyun veya keçi bireyleri arasında genetik bakımından farklılık vardır. Bu şekildeki genetik farklılık veya çeşitlilik, bu koyun veya keçilerin neslini sürdürmesi bakımından son derece önemli bir olaydır. Çünkü ekstrem derecede besin veya su kıtlığı olan yıllarda, genetik bakımdan bu afetlere dayanıklı olanlar kalacak, diğerleri ölecektir. Bireylerin hepsi ekstrem koşullara karşı son derece dayanıksız olsaydı, bir doğal afet karşısında hepsi ölecek, dolayısıyla bir nesil olduğu gibi ortadan kalkacaktı (Çepel 1997).
2. Tür çeşitliliği
Tür çeşitliliğinden en basit anlamda tür zenginliği anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle, belirli bir bölgedeki türlerin sayısı anlamına gelir (Mayer, 1996; Dervişoğlu, 2007). Tür çeşitliliği, biyolojik çeşitliliğin en iyi bilinen ve en kolay ölçülebilen bileşenidir. Tür çeşitliliği, bir alandaki türlerin sayısı ve o türlere ait bireylerin sayısı kullanılarak ölçülür. Yani, tür çeşitliliğinin yüksek olması için sadece tür sayısının bolluğu yeterli değildir. Her türü temsil eden bireylerin de sayıca birbiri ile dengeli olması gereklidir (Ülgen ve Zeydanlı, 2008).
3. Ekosistem çeşitliliği
Daha geniş alanlar değerlendirildiğinde, o alanlarda yaşayan canlılar ve cansız ortam bütünü olan ekosistemlerin çeşitliliği de biyolojik çeşitlilik açısından önem taşır çünkü yaşam alanları ne kadar çeşitli ise o alanlarda yaşayabilen canlılar ve bu canlıların genetik yapıları da o derece zengin olacaktır (Ülgen ve Zeydanlı, 2008).
Örneğin, bir geyik veya tavşan sürüsü için yeterli besin maddelerine sahip bir çayırdan, sayıları çok olan evcil otlak hayvanları da yararlanmaya başlarsa, belki buradaki tüm otlak hayvanlarının hepsi aç kalır. Buna ek olarak, çevrede birkaç tane orman içi otlak alanı bulunması halinde, bir açlık tehlikesi söz konusu olmayacaktır (Çepel 1997).
4. Ekolojik olaylar (işlev) çeşitliliği
Bir yaşam ortamında bir yandan canlı varlıkların kendi aralarında, öte yandan bunların fiziksel çevresiyle olan etkileşiminde çok karmaşık ilişkiler bulunmaktadır. Bu etkileşim ve ilişkilerden en çok bilinenler avcı-av, parazitlik, simbiyozluk şeklinde olan ilişkilerdir. Ayrıca yuva yeri seçimi, yuva materyali seçimi, üreme ortamı olarak kullanılmaları vb. bakımlardan canlılar ile cansız çevre arasında sayısız ilişkiler bulunmaktadır. Bu ilişkiler, ekoloji dilinde “prosesler”, günlük dilde “olaylar ve işlevler” olarak adlandırılır (Işık, 2003). Bu ilişkiler ne kadar çok yönlü ise, o ekosistemin işlevleri de o derece çeşitli demektir. Bunun temelinde de bundan önce açıklanan tür, gen ve ekosistem çeşitliliği yatmaktadır. Bunlar ne kadar çeşitli ise, ekolojik süreçler de (beslenme, rekabet, gelişim, hareket, yerel dağılım, enerji akımı, madde dolaşımı) o derece çeşitli olacaktır. O nedenle biyoçeşitliliğin dördüncü öğesi olan “ekolojik olayların çeşitliliği” ilk üç temel öğeye ait çeşitliliklerin bir sonucudur (Çepel 1997).
Bu ekolojik ilişkiler ve süreçler ekosistemin canlı ve cansız öğelerini birbirine bağlamakta, biyoçeşitliliğin değişik alt-bölümlerinin karşılıklı denge içinde sürmesini sağlamaktadır. Hem diğer biyolojik çeşitlilik öğelerinin varlığını teminat altına aldığı hem de dünyanın yaşanabilir bir ortam olarak kalmasını sağladığı için büyük önem taşımaktadır (Ülgen ve Zeydanlı, 2008). Bir ekosistemde değişik çeşit ve boyutlarda proses çeşitliliği yoksa, o ekosistemde sürekli ve istikrarlı bir biyolojik çeşitlilik sağlanamaz. Proses çeşitliliği, zaman ve zemine göre en hızlı değişen işlevler demeti olarak biyolojik çeşitliliğin en karmaşık öğesidir (Işık, 2003).