ÇEVRE YANLIŞLARI
1. ÇEVRE FELAKETLERİ
1. ÇEVRE FELAKETLERİ
Çevre felaketlerinin temel sebepleri arasında bilinçsizliğin yanında dünyada her geçen gün artmakta olan ekonomik kaygılar da sayılabilir.
Ülkemizde bulunan göllerin çevresinde bilinçsizce açılan sondaj kuyularının, bu göllerin su seviyelerinde büyük düşüşlere neden olması, ülkemizin boğazlarından her gün onlarcası geçmekte olan yük gemilerinin olası bir deniz kazasında oluşturacağı, temizlenmesi çok zor bir kirlilik ihtimali ve daha pek çok örnek dünyadaki ekonomik kaygıların çevre üzerindeki tehdidini gözler önüne seriyor.
Bir de buna insanların “parasıyla her şeyi düzeltebileceği” fikri eklenince doğa artık insanoğluyla mücadele edemez hale geliyor. 2000’li yılların en büyük doğa felaketlerinden biri de 2010’da yaşandı:
20 Nisan 2010’da Meksika Körfezi’ndeki petrol platformunun patlayıp batması sonucunda denize yayılan petrolün 760 milyon litre olduğu tahmin ediliyor. A.B.D.'nin tarihindeki en büyük çevre felaketi olarak nitelendirilen Louisiana, Texas, Alabama, Mississippi, Florida gibi eyaletlerinin kıyılarını tehdit etti ve petrol kuyusu patlamadan tam 85 gün sonra kapatılabildi. Kirlilik okyanusla sınırlı kalmadı, kıyı şeridi ve çok sayıda canlı türünü barındıran bataklıklar ham petrole bulandı. Petrol kıyı şeridinde toplam 600 millik bölgeye ulaştı. Petrol şirketi belirlenen 7.8 milyar dolar cezayı ve tazminatı ödemeyi kabul etti. Sızıntının deniz yaşamı üzerindeki uzun vadeli etkilerini ve sızıntıyı önlemek için kullanılan kimyasal maddelerin Meksika Körfezi'ndeki besin zincirine verdiği zararın boyutunu pek kimse bilmiyor. Verilen para cezalarının oradaki doğal yaşamı geri getiremeyeceğini de.
Dev şirketten itiraf...
Çevre Felaketleri Blog'u (Editör: Hilal TOGALAN)
Basın ve Ekoloji Blog'u (Editör: Osman ÖZTÜRK)
Ülkemizde bulunan göllerin çevresinde bilinçsizce açılan sondaj kuyularının, bu göllerin su seviyelerinde büyük düşüşlere neden olması, ülkemizin boğazlarından her gün onlarcası geçmekte olan yük gemilerinin olası bir deniz kazasında oluşturacağı, temizlenmesi çok zor bir kirlilik ihtimali ve daha pek çok örnek dünyadaki ekonomik kaygıların çevre üzerindeki tehdidini gözler önüne seriyor.
Bir de buna insanların “parasıyla her şeyi düzeltebileceği” fikri eklenince doğa artık insanoğluyla mücadele edemez hale geliyor. 2000’li yılların en büyük doğa felaketlerinden biri de 2010’da yaşandı:
20 Nisan 2010’da Meksika Körfezi’ndeki petrol platformunun patlayıp batması sonucunda denize yayılan petrolün 760 milyon litre olduğu tahmin ediliyor. A.B.D.'nin tarihindeki en büyük çevre felaketi olarak nitelendirilen Louisiana, Texas, Alabama, Mississippi, Florida gibi eyaletlerinin kıyılarını tehdit etti ve petrol kuyusu patlamadan tam 85 gün sonra kapatılabildi. Kirlilik okyanusla sınırlı kalmadı, kıyı şeridi ve çok sayıda canlı türünü barındıran bataklıklar ham petrole bulandı. Petrol kıyı şeridinde toplam 600 millik bölgeye ulaştı. Petrol şirketi belirlenen 7.8 milyar dolar cezayı ve tazminatı ödemeyi kabul etti. Sızıntının deniz yaşamı üzerindeki uzun vadeli etkilerini ve sızıntıyı önlemek için kullanılan kimyasal maddelerin Meksika Körfezi'ndeki besin zincirine verdiği zararın boyutunu pek kimse bilmiyor. Verilen para cezalarının oradaki doğal yaşamı geri getiremeyeceğini de.
Dev şirketten itiraf...
Çevre Felaketleri Blog'u (Editör: Hilal TOGALAN)
Basın ve Ekoloji Blog'u (Editör: Osman ÖZTÜRK)
2. YANLIŞ ÇEVRE UYGULAMALARI
Çevre konularında yeterli bilgi ve bilince sahip olmayan insanlardan kaynaklanan birçok yanlış uygulama ne yazık ki Türkiye’de ve Dünya’da sıkça yapılıyor.
Bilindiği gibi sulak alanlar, yeryüzünün biyolojik çeşitlilik yönünden en zengin ve en üretken doğal alanları, aynı zamanda yeryüzünün tropikal ormanlarla birlikte en yüksek organik madde üreten ekosistemlerindendir. Çok büyük bir kısmı 1950’li yıllarda olmak üzere; yıllarca, bu sulak alanları ve bataklıkları kurutma uygulamalarına gidildi. Gerekçesi ise bu bölgelerin çevresinde yaşayan insanların “sulak alanların sıtma hastalığına neden olduğu anlayışı ve tarım toprağı elde etme isteği”. Ancak bu çalışmalardan beklenen fayda sağlanamamakla birlikte bu bölgelerin sulak alan ekolojisi de yok edildi.
Bugüne kadar yanlış uygulamalar nedeniyle yüzlerce bataklık kurutuldu ve sadece zengin floralarını kaybetmekle kalmadı, göçmen kuşların konakladığı, yerli kuşların mekan edindiği, çeşitli tatlı su balıklarının yetiştiği, birçok türün yaşadığı, mikro canlıların üreyip çoğaldığı alanlar olma özelliklerini de tamamen kaybettiler. Yaklaşık 100kg. ağırlığa ulaşan balıkların bulunduğu, nergis, sümbül, nilüfer ve papatyalarıyla doğal mesire alanı görüntüsü sergileyen, pek çok türden kurbağa, sürüngen, kuş ve memeli canlıya ev sahipliği yapan sulak alanlar ne yazık ki artık yoklar.
1970’li yıllarda Antalya – Elmalı yakınlarındaki Avlan Gölü, uzun ve masraflı çalışmalar sonucunda kurutularak tarım alanına dönüştürüldü. Ancak olumsuz etkileri çok kısa zamanda hissedilmeye başlanan bölgede, her yıl sıcaklık artış gösterirken, yıllık toplam yağışta da azalma görülmeye başlandı ve bölgede Akdeniz iklimine daha yakın bir özellik gösteren iklim de yavaş yavaş karasal bir hal aldı. Sulak alanların kurutulmasından sonra bölgede elma ağaçlarının çiçeklenme dönemlerinde daha çok don olayları görülmeye başlandı. Aynı zamanda artan sulama maliyetleri bölge insanının elma üretiminden vazgeçmesi ve ağaçlarını kesmesiyle sonuçlandı. 1997’de Avlan Gölü’nün yeniden su tutması ve ekolojik dengenin tekrar sağlanması yönünde ciddi adımlar atıldı. Ne yazık ki bunun gerçekleşmesi karşısında pek çok engel çıktı. Çünkü gölün kurutulduğu yıllarda Finike-Elmalı yolu, gölün ortasından geçirilmişti. Her ne kadar gölün biyolojik çeşitliliğini arttırmak adına göle 15 bin balık bırakılmış olsa da her gece yoldan göle çıkan yavru su kuşları yoldan geçen araçların altında kalıyor ve tüm bunlar gölün eski hayatına geri dönebilmesi için önünde bir engel olarak duruyor.
Avrupa ülkelerinde karnivor (etçil) bir balık olan S. Lucioperca’ın (Sudak) göllerin ekolojik yapısını olumsuz yönde etkilediği bilinmesine rağmen, Eğirdir Gölü’ne 1955 yılında ekonomik ve çeşitli nedenlerle S. lucioperca (Sudak) bırakılmıştır. Sudak, yıllık üretimi 500 tonu aşan otçul balıkların birçoğunun türünü yok etmiş ve üretimi de 500kg’a düşürmüştür (Kesici ve Kesici, 2006). Göl ekosistemi, karnivor olan S. Lucioperca’nın diğer canlıların yumurtalarını ve yavrularını yemesiyle bozulmuştur ve gölde etkileri halen sürmektedir.
Benzer durumlar; Hatay’daki Amik Gölü, Muğla Köyceğiz Gölü gibi bölgelerde de görülmektedir. Kayseri’deki Sultan Sazlığı’nın sularının tarım amaçlı kullanılması bölgedeki biyolojik çeşitliliği olumsuz yönde etkilemiştir.
Bütün bu örneklerden de anlaşılabileceği gibi doğa kendisine ve yıllardır süre gelen doğal döngüsüne müdahale eden insanları hiçbir zaman affetmemiştir ve doğayı müdahalelerden önceki eski haline getirmek ne yazık ki pek mümkün olamamıştır. Yani doğa istediğimizde bir takım parçalarını değiştirebileceğimiz sonra da vazgeçtiğimizde ilk haline geri döndürebileceğimiz bir yapı değildir.
GERÇEKTEN DOĞA MÜDAHALE EDİLDİKTEN SONRA ESKİ HALİNE GETİRİLEMEZ Mİ?
DOĞADA ATILAN ADIMLARIN GERİ DÖNÜŞÜ OLAMAZ MI?
TARTIŞMAK İÇİN LÜTFEN FACEBOOK GRUBUNUZA GİDİNİZ...
DOĞADA ATILAN ADIMLARIN GERİ DÖNÜŞÜ OLAMAZ MI?
TARTIŞMAK İÇİN LÜTFEN FACEBOOK GRUBUNUZA GİDİNİZ...